24 Eylül 2007 Pazartesi

"Zamanın içindeki yolculuk ve keşiflerim"

Sizlere verdiğim sözleri tutmadığımı sevdiğim bir arkadaşımın aramasıyla fark ettim. "Yol'cu hâlâ molada mı" diye sordu bana.
Yol'cunun sayfasına baktım. Haklıydı.
Oradaki tarih "15 Temmuz"u gösteriyordu. Oysa bugün "24 Eylül"!
"Görevimi yerine getirmemişim. Getirememişim!

Kabahatin çoğu benim. Ama birazı da sizin.
Neden mi?
İzlediğinizi bana hissettirmiyorsunuz da ondan.

Gerçi "google"un sayacında ne kadar kişinin ne zaman ve nerelerden sayfayı tıkladığını öğreniyorum ama onların hepsi rakam. Oysa Yol'cu "insani temasların" gerçekleşmesi için yolda.
Bu sözlerimi "yolculuğa katılmanız" çağrısı biçiminde algılamanızı istiyorum.
Yol'cu yalnız kendi yolculuklarının yolcusu değil, uzlaşabileceği, anlaşabileceği başka yolculukların da yolcusu çünkü.

Geçen yaklaşık 2,5 aylık süre içinde neler olduğunu özetleyeyim size:

15 Temmuz'dan Gümüşlük'ten ayrıldığım 12 Ağustos'a kadar Akademi'de okuma yazama, başta Latife Tekin, Neşe Yaşın gibi edebiyat insanlarıyla, Şahbal Şenyurt ve Bülent Arın gibi belgesel sinemacılarla edebiyat, sinema, sanat ve yaşama dair yaptığım sohbetlerle, orada gerçekleşen çeşitli etkinliklere katılma, Akademi'nin paylaştığım bazı işlerini yapma dışında asıl olarak Akademi'nin internet sayfasının
yeniden güncellenir hale gelmesi ve sayfalarının yeniden düzenlenmesi işiyle uğraştım. Bu arada daha önce söz ettiğim "sözlü tarih atölyesi" çalışmaları da sürdü.

"Yol'culuk zamanı gelince yola düşmek gerekir" ilkesini yaşama geçirecek şekilde buradaki işlere ara verme zamanı geldiğine karar verdim ve 12 Ağustos Pazar günü Gümüşlük'ten yola koyuldum.

Bafa Gölü'nün kenarındaki kahvaltı molasından sonra öğleden sonra saat 14.30 sularında Gümüldür'e vardım ve merkezdeki küçük bir turun ardından merkezden 5-6 Km. uzaklıktaki "HypoCamp"da günü tamamlamaya karar verdim.

Sonraki gün güzelim Teos ve Seferihisar molalarıyla İzmir'i geçerek Burhaniye'de sonlandı. Kuzenlerimle birlikte iki güzel gün geçirdim.
Kuzenimin oğlu Fatih'in yaşgününü kutladık, Ören'in kıyısında nefis bir akşam yemeği yedik. Sohbeti rakıya meze ettik. Dostlukların önemi anlamını bir daha hissettik hep birlikte.
O sıralarda yoldayken "rahatsızlığı artan" Yol'cu'nun hastalığının saptanıp tedavisinin yapılması da bu iki günü üçüncüye bağladı.

Sonraki durak ertesi gün akşamı varılan Küçükkuyu'daki "İmece evi"ydi.
Sevgili İsmail'e ve İmece Evi'ndeki arkadaşlarıma verdiğim sözü tuttum ve bir hafta kadar orada onlarla birlikte oraya yapabileceğim katkı ve katılımı sağlamak için çabaladım.
Güneş ocağından, deniz suyundan tatlı su elde edilmesi denemesine, bira kutusundan rüzgâr gülü yapılmasına, saman evin saman balyalarının indirilmesine, denize ağ atılıp toplanmasına, hep birlikte yenilen akşam yemeklerinin hazırlanmasına, doyumsuz sohbetlere, hırslı tavla partilerine, gittiğimiz arabanın motoru yandığı için bir türlü varılamayan ama yolculuğu güzel olan "Sarıkız"a tırmanma denemelerine kadar pekçok şey sığdı o kısacık günlere. Yaşamaktan ve birşeyler yapmaktan mutlu olmak buydu.

Yol'cu'nun yine yola düşme zamanı geldiğinde, istemeden kontağı çevirdim. Çünkü aynı gün İmece Evi'ni İstanbul Yakacık Çocuk Esirgeme Kurumu'nda barınan 30'a yakın çocuk bastı. Onların gelişini organize eden "Benim Yuvam" grubuyla birlikte ne çok şey yapabilirdim diye düşünmüştüm.
Sonra yaptıklarını oradan okuyunca sevindim ve "bir dahakine" dedim.

Buradan çıkınca yolculuk çok uzun sürmedi. Çünkü bu kez yönüm Bozcaada'ydı. AKşam olmadan vardım "Ada Kamping"e. Yerime yerleştim, düzenimi kurdum. Bir hafta kadar sıkı bir "kamp yaşamı" sürdürdüm. Sabah kalkıp koşuyor, denize giriyor, akşamları güneşlenip yüzüyor, gün içinde de biriktirdiklerimi okuyup yazıyordum. Bu sırada kamp "turizm sezonu" olması nedeniyle kalabalıktı. Ama onlarla bir bağım ve ilişkim olmadan geçti günler.
Arada "adaya" (yani adanın merkezine) indiğimde internete girip, kamptan yapamadığım telefonlarımı ediyor, alış veriş yapıyor ve adanın güzelliklerini yaşamayı sürdürüyordum. Bu arada yeni güzel insanlar tanımaya da devam ediyordum.

Yola çıkma gününden bir gün önce geleneksel "Bozcaada Kamp"larına gelen Türkiye Yeşilleri ile yalnız bir gün akşama kadra birlikte olabildim. Eski dostlardan çok fazla kimse yoktu ama yine de o yarım günde bazı konuları tartışıp konuşabildik.

Sayılı gün çabuk geçermiş. Geçti.

Çanakkale'ye vardığımda geceydi ve karşıya geçmeden doğduğum il olan Çanakkale'de gecelemeye karar verdim. Yol'cu'yu Fen Lisesi'nin bahçesindeki parka bıraktım ve yalnız başıma yeyip, içip sahilde gezinerek keyifli bir Çanakkale gecesi yaşadım.

Sabahında erken saatte yeniden yola düştüm ve öğlenden sonra hoş bir yolculukla İstanbul'a vardım.
Vardığımın ertesi günü Bağımsız İletişim Ağı'nın düzenlediği "Okuldan Haber Odasına"başlıklı bir haftalık eğitimde bir BİA'cı ve "Sağlık Medyası" deneyimli bir "abi" olarak yer aldım.
Gazetecilik okullarını yeni bitirmiş ya da bitirmek üzere olan pırıl pırıl genç "gazeteci" adaylarıyla birlikte olmak çok güzel ve öğreticiydi.
BİA olarak yaptıklarımızı bir kez daha görmek ve gözden geçirmek, dahası bunların ne kadar doğru, güzel ve önemli işler olduğunu fark etmek, bunda katkısı olmak beni mutlu etti.
"Yapmak, eylemek, bir şeyleri değiştirmek" çok güzel...
Tabii eğitim sırasında bir akşam üstü gerçekleşen boğaz turu ve orada yaptığımız sohbetler de çok güzeldi.

Eğitimin sonundaki sertifika törenine kalamadım. Çünkü Karaburun'da gerçekleştirilen bir başka önemli etkinliğe, "2. Karaburun Bilim Kongresi"ne gitmem gerekiyordu.
Yol'cu'yu otoparka bırakıp otobüsle İzmir'e ve oradan dolmuşla Karaburun'a. Çok güzel üç günde bilimin sokağa çıkması, yaşama inmesine dair konuştuk, bildiklerimizi paylaştık. Neler neler vardı sözü edilecek. Özetlerini ve ipuçlarını yan tarafa koyduğum linkleri tıklayarak okuyabilirsiniz.

İstanbul'a dönüşten birkaç gün sonra bu kez bir günlük bir yolculukla 12 Eylül'de Diyarbakır'da oldum, 50'yi aşkın, aydın, yazar, gazeteci, düşünce insanı ve aktivsitle birlikte. Oranın meşhur işkence evinin önünde "Gerçeği Araştırma ve Adalet Komisyonu"nun kurulduğunu duyurduk.

Sonraki günlerde İstanbul'da uzun zamandır çok ilgilenemediğimiz dernek işleriyle uğraşarak geçirdim. Bu arada epeydir görmediğim arkadaş ve dostlarımla görüşme sohbet etme olanağı buldum. Bunlar hâlen sürüyor. Bu ayı burada tamamlayacağı ve sonra Yol'cu yeniden yollara düşecek.

Programda pek çok iş var. Onları gerçek olduğu oranda sizlerle paylaşacağım.

Yol'cuyu izlemeyi sürdürün.

Yol'cu mola verdiğinde de yolculuğunu sürdürüyor.

Dostlukla

Hiç yorum yok: