31 Mayıs 2008 Cumartesi

Çernobil'den çıkan "sesler"i siz de duydunuz mu?

"Normal bir insansındır! Sonra bir gün birdenbire Çernobil insanına dönüşürsün. Herkes gibi olmak istersin; ama olamazsın. Sana farklı gözlerle bakmaya başlarlar..."

"ÇERNOBİL'DEN Sesler"i izlediniz mi?

İzlemediyseniz ülkeyi bir uçtan bir uca dolaşıyor. Sizin şehrinize de geldiyse mutlaka izleyin. Son oyunlarını oynuyorlar.

Ben sahneye konulduktan yaklaşık bir yıl sonra izleyebildim.

"Yol"cu'nun yolculuğu nedeniyle bir türlü yolumuz kesişemedi.

* * *

Geçen ay Çernobil kazasının 22. yıl dönümünde Ortaköy'de Afife Jale Sahnesi'nde izledim. Deniz Türkali'nin kızı Zeynep Cassalini de konuk oyuncuydu. Türkali ailesi de tümüyle oradaydı. Salondaki sayısı yirmiye ulaşmayan izleyicinin burukluğu, onların varlığıyla biraz da olsa neşeye, sevince dönüştü.

Ama sahnede "neşeli" bir olay anlatılmıyordu.

"Tiyatro Boyalı Kuş" oyunun tanıtım metninin ilk satırlarına Çernobil'i yaşayan insanlardan birisinin çığlığını koymuş. Bir anne şöyle diyor: "Tanıklık etmek istiyorum, kızım Çernobil nedeniyle öldü. Şimdi de bunu unutmamızı istiyorlar."

Yalnız oradakilerin mi? Peki ya buradakiler, Türkiye'dekiler, Karadeniz'in sahilinde yaşayanlar?

Onların da unutmasını istemiyorlar mı? İstiyorlar.

Hele hele bu sıralarda özellikle istiyorlar. Çünkü "para, rant ve kâr" hırsıyla, "muktedir olmak, egemen olmak, belirleyen olmak" elele giden ve birlikte gelişen, büyüyen duygular.

O duyguların dışavurumu ise ülkemizde "nükleer santral"ların kurulması. Nükleer Lobicileri iş başında. Güvenli adımlarla sürdürüyorlar çalışmalarını. Kökeni Karadeniz olan bir Başbakan da bunun "iyi, doğru ve güzel" olduğunu savunuyor.

Radyasyonun etkisiyle kanser olup henüz yaşamının baharını sürerken benzer binlercesi gibi yitirdiğimiz Sevgili Kazım Koyuncu'nun güzel bedeni henüz nükleer radyasyonla kirlenmiş Karadeniz'in zümrüt yeşiliyle örtülü topraklarında henüz çürümemişken hem de...

Siz de yaşadıklarınızı ortaya koyun. "Tanıklık edin!" "Tanıklıkları çoğaltalım!"

* * *

"Çernobil'den Sesler"i izleyin. İzleyemiyorsanız kitabını alıp okuyun.

Kitabın tam adı: "Çernobil'den Sesler: Bir Nükleer Felaketin Sözlü Tarihi".

Ukrayna'nın ünlü gazeteci-yazarlarından biri olan Svetlana Aleksiyeviç'in yazdığı kitabı, Aslı Candaş dilimize çevirmiş. Aytaşı Yayınevi Ekim 2006'da yayınladı. Arayın, sorun, bulun, okuyun. Bulamadıysanız internete girin ve onunla ve Çernobil'le ilgili yazılanları okuyun. Çekilen binlerce fotoğrafa ulaşıp insanlara ve doğaya bakın. Ne hale geldiğini görün. Radyasyon görülmez diyenlere inanmayın; "Radyasyon görülüyor!"

Onların seslerini duyun. Sanki siz söylüyormuşsunuz gibi yüreğinizde hissedin.

Çernobil patlamasına ilk müdahale eden itfaiyecinin eşi Lyudya Ignatenka'nın dediklerini duyun.

Boşaltılmış köylerden birinde tek başına yaşayan yaşlı bir kadın Zinaida Yevdokimovna Kovamenko'nun ne anladığını ve neyi anlatmak istediğini duyun.

Köye geri dönmesine izin verilen ve kaybolan komşusunu arıyan Mariya Volçok'un duygularını içinizde duyun.

Çernobil sonrasında doğan hasta kızını anlatan, adını vermek istemeyen annenin feryadını duyun.

Çernobil patlaması sırasında çocuk olan Katya'nın söylediklerini duyun ve Çernobilli olmanın şimdi ne demek olduğunu bir de onun gözünden anlayın.

Çernobilli çocukları anlatan sağlık memuru Arkady Pavloviç Bogdankevic'i duyun.

Yasak Bölge'de hayvanları itlaf etmek üzere görevlendirilen ekibin başı avcı Viktor Yosivoviç Verjikovski'yi duyun ve Çernobil'in yalnız insanlara değil, doğaya ve doğada yaşayan diğer canlılara neler yaptığını öğrenin.

Altı yaşındaki kızını Çernobil nedeniyle kaybeden baba Nikolai Fomiç Kalugin'i duyun. Çernobil'deki patlamanın doğanın düzenini nasıl ters çevirebildiğini anlayın.

İnsanları uyarmaya çalışan nükleer fizikçi Valentin Alekseyeviç Boriseviç'i duyun; Türkiye'de "nükleer santral olmamalı" diyen bizim nükleer fizikçilerimizin söylediklerini söylüyor.

Çernobil'de kurulan Müze'de görevli, belgeler toplayan adam Sergey Vasilyeviç Sobolev'i duyun.

* * *

Onların içinde olduğu Çernobil'deki yüzlerce, binlerce, bu dünyadaki milyonlarca seslerden birisi şöyle diyor:

"Normal bir insansındır! Sonra bir gün birdenbire Çernobil insanına dönüşürsün. Herkes gibi olmak istersin; ama olamazsın. Sana farklı gözlerle bakmaya başlarlar. Sorarlar:
- 'Korkutucu muydu? Santral nasıl yandı? Neler gördün?'
- 'Artık çocuğun olabilir mi? Eşin seni terk etti mi?'
İlk zamanlar hepimiz bir hayvana dönüştürülmüştük. Herkes başını çevirip bize bakıyordu.
- 'Oradan gelmiş!' "

Hepsinin ortak noktası ise Çernobilli olmaları� Çernobilli olmanın acılarını yaşıyor olmaları�

Tıpkı onların ve ülkemizdeki benzerlerinin acısını duyan ve belki de günün birinde onların duygularını başka sözcüklerle söyleme durumunda kalacak olan bizler gibi.

Ben bunları izledim. Hem de tam Çernobil'in 22. yıl dönümünde izledim.

Düşüncemi yineliyorum: "Nükleer santral" bir bombadır ve günün birinde Hiroşima'daki, Nagazaki'deki gibi patlar. Onun için bunları iyi bilenler hâlâ haykırmayı sürdürüyorlar: "Nükleer santral istemiyoruz!"

* * *

Çernobil felaketinden 10 yıl sonra bölgeye giden gazeteci-yazar Svetlana Aleksiyeviç Çernobil'e ilişkin söylenen farklı sesleri, sözleri arayıp ortaya koymuş aynı adlı kitabında.

Kitapta "yorumları kendi içinde olan monolog"lardan derlenen on hikâyeyi ise "Tiyatro Boyalı Kuş" sahneye taşıyor.

"Tiyatro Boyalı Kuş" Türkiye'nin alternatif tiyatro topluluklarından birisi. 2000 yılından bu yana sahnelediği oyunlarla ve düzenlediği etkinliklerle Türkiye Tiyatrosu'na yeni bir dil ve yeni bir bakış açısı kazandırmaya çalışıyor. Kurucularının ve üyelerinin neredeyse tümü kadın ve kadın bakış açısıyla kendi oyun metinlerini oluşturuyor, "kadın bakış açısı"yla ele alıyor. Kendilerini "profesyonel bir feminist tiyatro" olarak niteliyorlar.

Tiyatro Boyalı Kuş'un bugüne dek sahnelediği oyunlar arasında "Ferhat ile Şirin"(2001), "Aşk ihanet yalnızlık vesaire"(2003), "Dış Ses"(2004), "Böyle Bir Aşk Masalı" (2004), "Kadınlar Savaşı" (2006), "Bavullar" (2006) ve son olarak da "Çernobil'den Sesler"(2007) var.

Başka özellikleri de var: Dünya tiyatrosunu izliyorlar, farklı ülkelerden sanatçılarla birlikte çalışıyorlar, onları konuk ediyorlar, karşılıklı paylaşımlarla "tiyatro"ya da katkılarını sunmalarını sağlıyorlar.

Özel hele hele gönüllü insanlardan oluşan tiyatroların en önemli gereksinimleri kaynak ve yer sorunu. Yıllardan beri bu böyle. Bunu çok yakından biliyorum. Onların desteklenmeleri gerekli.

Hem bu sanatı sevenler ve izlemekten keyif alanlarca desteklenmesi gerekli, hem de kurumlarca desteklenmeleri gerekli. Yerel yönetimler, devlet, mesleki kurumlar, sendikalar onlarla bu dayanışmayı sağlamalı.

Sağlamalı ki "Çernobil kazası" gibi çok önemli ve toplumun tümünü etkileyen olaylara ilişkin "insani gerçekleri" sanat yoluyla, duygu ve düşünceye hitap ederek ortaya koyan "Tiyatro Boyalı Kuş" gibi tiyatrolar, gruplar, sanatçılar varolabilsin.

* * *

Eskiden "tiyatro"yla da uğraşmış biri olsam da, oyunun sahnelenmesine ve bir "tiyatro" oyunu olarak teknik yanlarına dair düşünce ve değerlendirmelerimi bir yana bırakıyor, bu alanın "bilenleri"nin oyunu bu açından da değerlendirmelerini istiyorum. Çünkü böyle bir içeriğin, onu izleyenlere en etkin bir şekilde sunulması gerekli.

"Çernobil'den Sesler" oyunu bize ulaştıran, oyunda emeği geçen tüm Tiyatro Boyalı Kuş ailesini; başta sevgili arkadaşım Jale Karabekir olmak üzere, dramaturjisini yapan Ülfet Sevdi'yi, çok güzel ve sütün bir oyuncululuk sergileyen Nurten Helik, Gamze Karababa, Şerif Bozkurt'la konuk oyuncu Zeynep Cassalini'yi, kitabı çeviren Aslı Candaş'ı, müziğini düzenleyen Murat Hasarı'yı ve projeye danışmanlık yapan yıllardır "Türkiye Yeşilleri" içinde çalışmalarını sürdüren Dr. Ümit Şahin, Özgür Gürbüz'ü kutluyorum.

Ellerine, yüreklerine, emeklerine sağlık!...

31/05/2008

Hiç yorum yok: