22 Mart 2008 Cumartesi

Zaman akıp gidiyor...

Giderken de kendisiyle birlikte pek çok "değeri" bir daha geri getirmemek üzere götürüyor...

ÖNCEKİ gün Gümüşlük Akademisi'nin Başkanı Ahmet Filmer'le yürütülen "Karya'nın Sözlü Tarih Çalışması" üzerine konuşuyorduk, o sırada bana Bodrum'da yaşayan ve "Girit"ten gelenlerden 102 yaşındaki Mustafa Özbaylan'ın öldüğünü söyledi. Haklıydı; zaman akıp gidiyor ve "değerleri"mizi de birlikte götürüyor...

"Yol"cu'nun Yolculuğu" sırasında kıyısından köşesinden bulaştığım işlerden birisi de bu "sözlü tarih çalışması". Henüz hazırlıkları ve ön çalışmaları sürüyor. Çalışacak, emek dökecek birileri var. Ama bu işler kaynaksız olmuyor. Kaynağa sahip olanlar da ne yazık ki bu işin yeterince farkında değiller ve konuya "bilinçli" bir şekilde yaklaşmıyorlar, pek çok insan gibi.

Bodrum'da 102 yaşında vefat eden Mustafa Özbaylan
Sadece "para"nın egemen olduğu dünyada "paranın sağlayamayacağı diğer değerler" onların umurlarında değil ne yazık ki.

Ama yola çıkılınca nasıl olsa bir yerlere varılıyor. O nedenle insanlar "umutlarını koruyor" ve çalışmalarını sürdürüyorlar.

* * *

Çalışma kapsamında ben de kendi ilgi ve bilgi alanımdan yola çıkarak, Bodrum'un eski eczacılarından birisi olan Sayın Yücel Ziylan'la bir "sözlü tarih söyleşisi" yaptım. Geçtiğimiz günlerde yaklaşık bir saatlik söyleşinin bant çözümünü de tamamladım ve çalışma grubunun başkanı ve bu işin "muharrik gücü" olan sevgili Yüksel (Selek) Abla'ya teslim ettim.

Bandın çözümü sırasında konuştuklarımızı bir daha anımsayınca ne çok şeyin yaşandığını ve henüz kayıt altına alınmadığını fark ettim. Sağlık alanında yaşadığımız geçmiş ve halen yitirmekte olduklarımız, hem bu alanda emek ve çaba dökenler, hem de bu sorunlarla karşılayan, onları yaşayan, sağlıklarından hatta canlarından olanlar açısından ne kadar önemli ve bizler için de büyük dersler taşıyor. Bildiklerimizin nasıl ve hangi bedellerle oluştuğunu insan bunları öğrenince çok daha iyi anlıyor.

Sağlık sorunları, hastalıklar, kaynak, araç, gerek, alt yapı, insan yokluğundan kaynaklanarak insanların kendilerine buldukları çözümlerde öğrenilecek ne çok ders var. Tıbbın yalnız "tıp fakülteleri"nde öğrenildiğini zannedenler bence yanılıyorlar.

Tıp da, sağlık da, bunların anlamları da ancak yaşamın içinde ve yaşayınca öğreniliyor. Onun için "bu işleri bilmeyen ve öğrenmeyen bazılarına" sağlık sistemini bir gecede değiştirmek" çok kolay geliyor.

* * *

Ecz. Yücel Ziylan

Bodrum'un eski eczacılarından Yücel Ziylan Bodrum'da sağlığı anlattı.
Bu konuyla uğraşırken "Bodrum"daki yaşamın "tıp ve sağlık" alanını araştırınca aslında bulunup ortaya konulacak bir hazinenin olduğunu fark ettim.

Hepsini çıkarıp ortaya koymak benim gücümü aşıyor kuşkusuz. Dahası buna olanağım da yok. Ama pek çok başka yerde olduğu gibi "hazine" orada dururken, üstelik de her gün biraz daha derinlere gömülürken "bir şey yapmamak" olmuyor.

Elimden gelen ise "yazmak". Çünkü o yazılar kalıyor ve benzer düşünceye sahip birilerinin birbirleriyle buluşması, dahası bir şeyleri üretmesi ve ortaya koyması için çıkış noktası oluyor.

Tıpkı "Bir Dermatoloji Müzesi Kurmaya Ne Dersiniz?" başlıklı yazım, deri hastalıkları alanının uzmanlık dergisinde çıkınca olduğu gibi. Sevgili hocam Doç. Dr. Adem Köşlü yıllardır topladığı ve biriktirdiği elindeki pek çok doküman, belge ve bilgiyi sergilediği elektronik ortamdaki "sanal dermatoloji müzesi" oluşturdu herkesin yararlanmasına sundu; hem de tek başına. Şimdi bunun sonra nasıl ve kimin tarafından sürdürülebileceğini düşünüyor kara kara!..

* * *

Şu sıralarda "Hıfzı Topuz"un "Elveda Afrika, Hoşça kal Paris" kitabını okuyorum. Sayın Topuz'un orada söz ettiği doktorların arasında bir de "Safder Tarim" var. Hekimlik yaşamı da entelektüel yaşamı da çok ilginç.

Biraz bu konularla ilgileniyor olmama karşın bu ismi daha önce duymamıştım ve bilmiyordum. Merak edip internette bir tarama yaptım. Yalnız sahip olduğu "resim koleksiyonlarının sergilenmesine" dair yazı ve haberler bulabildim.

Oysa yıllarca İstanbul'da yaşamış bir insandı. Benim çok uzun yıllar çalıştığım İstanbul Tabip Odası'nın üyelerinden birisi olmalıydı. Oysa onun sayfasında bile bununla ilgili tek bir kayıt bulunmuyordu.

Geçtiğimiz hafta 14 Mart'ın içinde olduğu "Sağlık Haftası"ydı. Hemen her yerde tabip odaları çeşitli etkinlikler yaptılar. Ben de Denizli Tabip Odası'nın yaptığı bir etkinlikte bir konferans verdim. O sırada Denizli Tabip Odası'nı kuran ve 1 numaralı üyesi olan Dr. Mustafa Zeytindalı da konuştu. 1926 doğumlu bir "genç delikanlı". Hekim olmadan önce 21 yaşında "öğretmen" olmuş. Hem de "baş öğretmen"lik yapmış. Kendisi adeta bir "ayaklı tarih"; anlattığı pek çok şeyden alınacak pek çok ders var. Orada duruyor ve yalnız "14 martlarda anımsanıyor."

* * *

Düşünürken, yine "Gezerken"de söz ettiğim benzer başkaları olduğunu da anımsadım ve bunların hepsini birleştirince yukarıda söz ettiğim bunun "anlam ve öneminin farkında olmayanların" arasında hekimlerin, eczacıların, sağlıkçıların meslek örgütlerinin ve onların yöneticilerinin de olduğunu da fark ettim.

Çünkü onların elinde de kaynaklar ve olanaklar var. Onların da "saklaması, koruması ve kayda geçirmeleri" gereken, her geçen gün zamanın kendisiyle birlikte sürükleyip götürdüğü, yiten kendi "değerleri ve tarihleri" de var.

Günümüzde teknolojinin olanakları sonsuz; elektronik ortamın içinde "geziler" bile düzenlenebiliyor. Bunları en erken kaybolacak olandan ve en kolay olandan başlayarak neden kayda geçirmiyoruz. Neden Sevgili Adem hocanın tek başına yaptığını örgütlü bir şekilde onlar da yapmıyorlar, yapamıyorlar.

Tıp Tarihi Müzesi'nin kuruluşuyla ilgili haberin kupürü

İstanbul Üniversitesi'nin "basın takibiyle ilgili bölümü"nün bana yolladığı bir haber ve kupürde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nin Tıp Tarihi Anabilim Dalı'nın açtığı yeni "tıp müzesi"yle ilgili bir haber vardı. Belki de bir şeyler yapılıyor. Ama birleştirmek, bütünleştirmek ve herkesin ulaşabileceği bir hale getirme konusunda belli ki çok yetersiz ve isteksiziz.

Sağlık meslek odaları, uzmanlık dernekleri, üniversiteler, "ellerinde ya da yakınlarında kaybolmak üzere değerlerin" bulunduğu kişiler ve bu konulara emek verecek insanlar bir araya gelip bunları düşünmeli ve bir şeyler yapmalılar. Yitenlere karşı en azından saygımızı ve duyarlığımızı göstermek için bunu yapmamız gerekli.

Yoksa herkes o "değer dediklerimizin aslında bizler için de bir anlamı olmadığını" düşünecek ve bizlerden de başka konularda olduğu gibi "onların gözü 'para'yı görüyor" diyecek.

22/03/2008